Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, "İstiklal Marşı bizim milletimizin yürekten gelen avazıdır, haykırışıdır" dedi.
İstiklal Marşı’nın kabulünün 104’ncü yıl dönümü vesilesiyle Adana, Hatay, Burdur ve Ankara’da düzenlenecek sempozyumlarla Mehmet Akif Ersoy’un hayatı, milli mücadele yılları ve İstiklal Marşı’nın yazımına giden süreçler konuşulacak. ‘4 Şehir 4 Mekan 4 Akif Sempozyumu’nunun ilki Ankara’da Birinci TBMM binasında gerçekleştirildi. Sempozyumun açılış konuşmasını gerçekleştiren TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Mehmet Akif Ersoy’un milli tarihlerinde çok önemli bir yere sahip olduğunu ve kıyamete kadar da Türk milletinin gönlünde müstesna yerini koruyacak olan önemli şahsiyetlerden biri olduğunu ifade etti. Kurtulmuş, "Bizim üzerimize düşen hem o dönemin şartlarını en iyi şekilde anlamak, hem Mehmet Akif Bey’in Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine yaptığı katkıları en iyi şekilde değerlendirmek ve onun müstesna yerini gelecek nesillere aktarabilmektir. Bu çerçevede dört üniversitemizin ortak olarak içine katılmış olduğu Adana, Hatay, Burdur ve Ankara’daki Mehmet Akif Ersoy’un hayatı, hayatının geçtiği dönemlerden ilham alarak dört şehir, dört mekan üzerinden Mehmet Akif’in hayatıyla ilgili önemli toplantılar yapılacak. O toplantıların ilkini burada bugün gerçekleştirmiş oluyoruz. Bunun aynı zamanda 12 Mart’a denk gelmesi, yani İstiklal Marşı’mızın kabulü üzerinden 104 yıl geçtikten sonra önemli bir yıl dönümünde bu toplantının yapılıyor olması da ayrıca önemli bir noktadır" ifadelerini kullandı. "İstiklal harbimizi nasıl sevk ve idare edeceklerini bu Mecliste konuştular"
Birinci Meclis’in, yani gazi Meclisin fevkalade önemli bir mekan olduğunu belirten Kurtulmuş, "Özellikle gençler için söylüyorum. Tarihin, Türk tarihinin dönüm noktalarından birisinin gerçekleşmiş olduğu bir mekan. Osmanlı’nın son döneminde, o büyük savaşların yaşandığı dönemlerde Polatlı’ya kadar düşman gelmişken, İzmir’in işgalinden sonra arkasından Kütahya’ya ve Ankara’ya doğru ilerleyen o süreç içerisinde burada Meclis-i Mebusan’dan gelen mebuslar ve Anadolu’nun farklı yerlerinden halkın temsiyle katılan milletvekilleriyle birlikte Birinci Meclis toplandı. Bildiğiniz gibi Birinci Meclisin özelliği, hem bir meclis olarak kararların alındığı, fikirlerin ortaya konulduğu, istişarelerin yapılmış olduğu, bir yönetim merkezi olması. Ama en az bunun kadar önemli olan bir kısmı ise, Türkiye’nin kurtuluş mücadelesinin, istiklal harbimizin gerçekleştiği karargahı, onun kararlarının verildiği karargahın da bu mekan olduğu gerçeği. O zor şartlarda hiçbir şekilde milli birliğimizden, beraberliğimizden, istiklalimizden, istikbale olan ümidimizden vazgeçmeksizin, her birisi abidevi birer şahsiyet olan Birinci Meclis’in önemli insanları burada bir araya geldiler, hem istiklal harbimizi nasıl sevk ve idare edeceklerini hem de yeni Türkiye’nin nasıl kurulacağına ilişkin kararları istişare ettiler. Zor dönemin zor şartları altında bir araya gelmiş olan insanlar, gerçekten çok az millete nasip olacak, şimdi bugün konuşmak kolay. Ama geçmiş dönemde, o günün şartları içerisinde düşünün. Ülkenin başkenti İstanbul, yabancılar tarafından istila edilmiş. Ülkenin bir ordusu, düzenli bir ordusu kalmamış. Halkın elinde, kendisini savunacak doğru düzgün silahı yok. Kazması küreği ne varsa, bunları bir araya alarak, bir araya gelerek, asla ve asla bağımsızlık fikrinden vazgeçmeyerek, burada bir karargah oluşturulmuş. Ve bu karargahın aldığı fikirlerle, işte onun için Gazi Meclis diyoruz. Meclisimiz Gazi imanını kazanmış ve burada alınan kararlarla da yeni bir dönemin başlangıcı gerçekleştirilmiştir. Ben başta Gazi Meclisimizin, Birinci Meclisimizin bütün üyeleri olmak üzere, ulusal kurtuluş mücadelemizde emeği geçen herkesi rahmetle ve şükranla yad ediyorum" dedi. "Artık bu millete bir istiklal marşı lazım"
Kurtulmuş, "O dönemde kullanılan iki tane temel kavramın da, o döneme ışık tuttuğunu ifade etmek isterim. Bunlardan birisi, istiklal harbimizdir. O gün vermiş olduğumuz mücadeleye, ilk andan itibaren istiklal ismini vererek, bu millet aslında hangi meseleyi en önemli nokta olarak gördüğünü de ortaya koydu. Yani özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı ve hiçbir kimseye bağlı olmadan, hiçbir güç tarafında eğilmeden, Allah’tan başka hiçbir beşeri gücü kabul etmeden yoluna devam etme iradesini, tarif eden şey istiklal harbimizdir, kurtuluş mücadelemizdir, Kurtuluş Savaşı’mızdır. Böylece istiklalimize olan düşkünlüğümüzü ortaya koyduk. Bir başka kullanılan kavram da, milli mücadele kavramıdır. Milli mücadele, bu mücadelenin hep beraber, herkes tarafından kabul edilen ortak bir mücadele olması ve hiçbir kimsenin dışarıda bırakılmaksızın o anda Anadolu topraklarında, Trakya topraklarında, Osmanlı’dan miras kalan bu medeniyet coğrafyasında kim varsa, herkesin bir araya gelerek, milli bir mefkure etrafında birleşmesini temin etmek için kullanılmış bir kavramdır. Milli mücadele. Bu milli mücadeleyi de sonuna kadar başarıyla yürütmüş olan bir milletin torunlarıyız. Bundan ne kadar iftihar etsek azdır. Mücadele verildikten, ve o dönem içerisinde istiklalimiz kazanıldıktan sonra, yine bu meclisin içerisinde bulunan birinci meclisin üyeleri şöyle bir fikri ortaya attılar ve tartıştılar. Artık bu millete bir istiklal marşı lazım. Bu milletin bağımsızlığını, bu ülkenin birlik ve dirliğini, ortak bir düstur olarak herkese ilan edecek bir marşın önce şiirinin yazılması, güftesinin yazılması, sonrasında da beslenilerek ulusal marş haline getirilmesi kararı alındı. İlanlarla Türkiye’nin dört bir tarafına şairlere, ediplere ulaşacak şekilde bu fikir yaygınlaştırıldı. Zannediyorum 700’e yakın şiir o zaman geldi ve onların arasından istiklal marşı olabilecek bir şiir ne yazık ki bulunamadı" şeklinde konuştu. "İstiklal Marşı bizim milletimizin yürekten gelen avazıdır, haykırışıdır"
Hamdullah Suphi Bey’in başvuruya yollanan şiirlerden hiçbirisinin istiklal marşı olarak, bir metin olarak, şiir olarak kabul edilmesinin doğru olmadığı fikrini yine Mecliste müzakereler sırasında dile getirdiğini belirten Kurtulmuş, "Özellikle bu marşı besteleyecek olan, güftesini yazacak olan kişinin Burdur Milletvekili Mehmet Akif Ersoy Bey olduğunu teklif etti, ifade etti. Ancak şöyle bir mesele vardı. Bu şiiri yazanlar arasında yarışmayı kazanana şu kadar miktar para da ödül olarak verilecek diye ilan edilmiştir. Mehmet Akif Bey’e bu şiiri yazması teklifi Balıkesir mebusu olan Hasan Basri Çantay Beyefendi tarafından iletildi. O da bir tek şartla, ’Ben de bu şiiri yazarım ama para almam. Eğer bir para karşılığında bu şiir yazılırsa zaten o istiklal marşı olmaz’ dedi. Ve ikna edildi. Burada Ankara’da hepimizin bildiği Taceddin Dergahı’na çekilerek, yaklaşık iki gün boyunca bütün dünyadan elini etiğini çekerek istiklal fikrine konsantre oldu. Bir marş nasıl yazılabilir? Bir şiir nasıl yazılabilir? Zaman zaman kağıt parçalarına, zaman zaman duvarlara yazarak, bugün on kıtadan ibaret olan hepimizin bildiği istiklal marşını ortaya çıkarmış oldu. İstiklal Marşı aslında ne bir şiirdir ne de bir marştır. İstiklal Marşı bizim milletimizin yürekten gelen avazıdır, haykırışıdır. Bağımsızlığı, istiklali ve istikbali için inançlarına, değerlerine, vatanına, milletine, dinine, diyanetine ve bayrağına bağlılığının ifadesidir. Hiçbir şart altında kayıt altında alınmamanın feveranıdır. Ve bu kolay kolay mısralara dökülebilecek bir şey değildir. Ancak bu söylediklerimin her birisini içinde fevkalade güçlü bir şekilde hisseden, bir şair olmanın ötesinde, bir abid olan, iyi bir Müslüman olan, iyi bir mücadele insanı olan, iyi bir vatansever olan ve bütün bu özellikleri içselleştirmiş bir mütefekkir olan Mehmet Akif Bey tarafından yazılır. Ve burada şiir kabul edildikten sonra başta Gazi Meclisin başkanı Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün milletvekilleri sizin oturduğunuz sıralarda ayağa kalkarak, on kıtasının hepsi baştan sona Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu ve her mısra ondan sonra alkışlarla milli marşımız kabul edildi" dedi. "Bu marş yazıldıktan sonra bütün milletimiz tarafından benimsendi"
İstiklal Marşı’nın kağıda döküldüğü zaman okurken herkesi heyecanlandıran, herkese ümit veren, herkese istikbal çizen bir marş olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Ama hem yazılması, hem kabul edilmesi dönemin şartları içerisinde değerlendirilmeli ve bunun bir marş olmanın, bir şiir olmanın ötesinde çok daha büyük anlamlar taşıdığını idrak etmek durumundayız. Bu marş yazıldıktan sonra bütün milletimiz tarafından benimsendi. Herkes bunu kendi ortak hedefi olarak, ortak fikriyatı ve inancının yansıması olarak gördü, sahiplendi. Bugün de milletimizin ortak mutabakat metni halini almıştır. Bu mutabakat her bir satırında hem tarihi köklerinizi hatırlatan, ayrıca her bir kelimesinin içerisinde geleceğin güçlü büyük Türkiye’si idealini barındıran, mükemmel bir milli manifestodur. Bu anlamda istiklal marşımıza sadece okuyup ve onu anlamaya çalışmak değil, özellikle genç nesillerimizi özümseyerek çok daha güçlü bir şekilde Türkiye’yi ileriye götürmek için mücadele etmesi lazım. Milli marşımızın kabulünden sonra Mehmet Akif’in ve bütün arkadaşlarının ortak bir temennisi vardı. Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazmayı göstermesin. Allah’ın izniyle bir daha bu millete hiçbir şekilde istiklal marşı yazmak olmayacaktır. Tam tersine daha güçlü bir ülke olarak, bir asıl evvelki bütün şartları tespit ederek daha ileriye gideceğiz ve dünyada hakkaniyeti, adaleti, vicdanı, insafı hep birlikte ayağa kaldıracak bir insanlık cephesinin öncüsü olarak yolumuza devam edeceğiz" diye konuştu.
HABER KAYNAĞI : İHA