DAĞLARCA İÇİN 94 CÜMLE: Yazar da şahsına münhasır tarzıyla yazdığı bu eserde hayatını Çocuk ve Allah kitabıyla muazzam biçimlerde etkileyen, tek başına şiir ülkesi olmuş Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı inceliyor, yapıtlarında yeni dünyalar keşfediyor, ona sevgisini kendi edebiyat penceresinden anlatıyor.
//
ÇAPULCULAR: Kitap, atlara ve otomobillere, doğanın modern çağ tarafından geri dönmemecesine değiştirilmesine ve zamanın acımasızca geçişine dair, çılgınca bir enerjiyle dolup taşan bir roman.
//
STADLARA SIĞMAYAN HAYALLERİM: Şota’nın kaleminden sadece futbola değil bir döneme de tanıklık ediyoruz, ince ince titizlikle alınmış notların ışığında…
//
GECE VE GÜNDÜZ: Yazarın tüm romanları arasında açık ara en geleneksel olanı kitap, hızla değişen bir dünyanın güçlü bir çağrışımıdır ve geleneksel bir üslupla yazılmış olsa da, yazarın, kadınların toplumdaki rolü ve aşk ile evliliği uzlaştırmanın zorlukları gibi tekrarlayan kaygılarının çoğunu ele alır.
//
ELMER VE GÖKKUŞAĞI: Elmer ve diğer filler, fırtınanın bitmesini sabırsızlıkla bekliyor çünkü ardından çıkacak o güzel, rengârenk gökkuşağını görmek istiyorlar.
//
ÇOCUKLUK-KOPENHAG ÜÇLEMESİ: “Hem Elena Ferrante’nin Napoli Romanları hem de Ditlevsen’nin Kopenhag Üçlemesi büyük bir cesaret ve parıltılı bir öznellikle dönemi tasvir ediyor: işçi sınıfının mahallerinde büyüyen kitap tutkunu kızlar – 1930’ların Kopenhag’ı ya da 1950’lerin Napoli’si, ikisi de aynı. Ama estetik açıdan Ditlevsen’in kitabı çok daha ilginç. Sanki balçığı temizlenmiş bir kristal gibi.” -Lucasta Miller, The Times Literary Supplement.
İşte o kitaplar;
//
Türk şiirine şekil veren, ruh katan büyük şair
HAYDAR Ergülen’den DAĞLARCA İÇİN 94 CÜMLE. “Dağlarca kadar çok şiir yazmış, şiir kitabı yayımlamış başka şairimiz yok. Dünyada da herhalde bu açıdan sayılı şairler arasındadır. Elbette onun kadar olmasa da çok şiir yazmış, kitap yayımlamış başka şairler de var. Ama Dağlarca gibi yalnızca ‘kendisi olmayı/kendisi kalmayı’ bilen şair pek yok. Bir’in çokluğu ve çoklukta biri. O Dağlarca’dır, ‘başkası’ değildir. Dağlarca öyle çok ki başkası olması imkânsız. Başkası olmaya ihtiyaç duymayacak kadar çok. Ve çok şair.” Yazarın “şiirden başka yazı yoktur onun için” dediği, Türkçeyi ses bayrağı diye gören Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türk şiirine şekil veren, ruh katan büyük bir şairdi ve destanlar kaleme alan, ruhani, siyasi, toplumsal meselelere dokunan eserler yazan, üretken bir sanatçıydı. 152 SAYFA.(SİA KİTAP)
Bir büyüme hikâyesine dönüşen macera
WİLLİAM Faulkner’den ÇAPULCULAR- Modern Klasikler. Yazarın hayali coğrafyası Yoknapatawpha’ya otomobillerin girdiği ve böylece modernleşmenin yeni bir ivme kazandığı 1905 yılında geçer. Bölgenin önde gelen ailelerinden Priest’lerin ilk otomobilini kaçıran üç beklenmedik kahraman vardır romanın merkezinde: On bir yaşındaki Lucius Priest; ailenin himayesindeki çocuksu, fevri, otomobil sevdalısı Boon Hogganbeck ve bu yeni icada şüpheyle bakan kurnaz arabacı Ned. Üç kafadar, otomobillerin hayata girişiyle hızla değişmekte olan manzara boyunca bölgenin en büyük şehri Memphis’e doğru yol alırken beklenmedik olay ve mekânların içinde bulacaklardır kendilerini: Çalınan bir at, bir genelev, nezaret ve sonunda bütün kaderlerinin bağlı olduğu bir at yarışı. Bir büyüme hikâyesine dönüşen bu macerayı, aradan yıllar geçtikten sonra torununa anlatan Lucius’tan dinleriz. 256 SAYFA.(YAPI KREDİ YAYINLARI)
Sadece futbola değil bir döneme tanıklık ediyoruz
ŞOTA Arveladze’den STADLARA SIĞMAYAN HAYALLERİM. Yürümeye başladıkları andan itibaren ikizi Arçil’le, topa beraber ayak vurduklarını söyleyen yazar, 6 yaşından itibaren en büyük hayalleri olan Dinamo Tiflis’te oynamayı başarmaları çok da uzun sürmemişti. Yazar, anılarını kaleme aldığı kitabıyla; Gürcistan’da küçücük yaşlarda, babası ve ağabeyi Rezi’nin izinde başlayan futbol tutkusunu anlatıyor… Attığı gol, oynadığı maç ve transfer olduğu takımlarla kendini tarif eden bir hayattı onunkisi. Bir yanda sıkı sıkıya bağlı olduğu ailesi, bir yanda profesyonel ligdeki hayatı diğer yanda da ona mücadeleci ruhunu genlerine taşıyan memleketi Gürcistan... Yazarın yaşamını üzerine kurduğu bu üçgenin açılarındaki denge hiçbir zaman değişmedi. Dinamo Tiflis’ten Trabzonspor’a, Hollanda’nın önemli takımı Ajax’tan Glasgow Rangers’a, AZ Alkmaar’dan İspanya’nın Levante takımına kadar oynadığı kulüplerde hep gol atmaya, başarılı olmaya ve kazanmaya odaklı oynayan yazar, şampiyonluk için sağlığını bile yok saymayı göze almıştı çoğu kez. 410 lig maçında 291 gol atmış, çıktığı 61 milli takım maçında ise attığı 26 gol ile Gürcistan’da “Tüm zamanların En Golcü Oyuncusu” haklı unvanını kazanmıştır. Liglerin gol kralı, 2008 yılında sağlık koşulları yüzünden erken jübilesini, başladığı yerde yani memleketinde oynadığı maçla yapmıştır. Yazar yazdığı bu kitapla; hayal kırıklıklarını, umutlarını, takımlarda yaşadığı haksızlıkları, en büyük desteği ailesini ve kuşkusuz eşi Tamuna’yı, dünden bugüne taşıyor. Adalete verdiği önemi, haksızlığa karşı mücadelesini, dostluğa olan inancını, ahde vefasını ve futbola adanmış bir hayatın daha doğrusu başarıya giden yolun nasıl bir adanmışlıkla örüldüğünü gösteriyor bize. 184 SAYFA. (LİTERATÜR YAYINCILIK)
Aşk ile evliliği uzlaştırmanın zorlukları
VİRGİNİA Woolf’tan GECE VE GÜNDÜZ. “Şairler Köşesi”ne gömülmüş seçkin bir şairin torunu olan Katharine Hilbery, annesine ünlü atalarının biyografisini yazmasına yardım ederken, kendi şiirsel yeteneği hakkında abartılı görüşlere sahip, yazarlığını günden güne geliştiren William Rodney ile nişanlanır. Bu arada, kadın hakları savunucusu Mary Datchet, alt tabakadan bir geçmişe sahip bir avukat ve eleştirmen olan Ralph Denham’a âşıktır. Ancak Denham, Katharine’e daha fazla ilgi duyar. Bu dört gencin hikâyeleri ve romantik ilgileri gelişip iç içe geçtikçe, hâlâ sınıf takıntılı ve Viktorya döneminin toplumsal geleneklerine takılıp kalmış bir toplumun resmi ortaya çıkar. “Katharine’in dünya algısı, kendilerine diğer insanlardan daha yakın gördükleri Shakespeare, Milton, Wordsworth ve Shelley gibi muhterem kimselerin anıları çevresinde şekillenmişti. Bu kişiler onun vizyonunun genişlemesine büyük katkılar sağlamış ve insan ilişkilerinde neyin iyi neyin kötü olduğuna dair bir görüş oluşturmasında rol oynamışlardı.” 528 SAYFA.(KIRMIZI KEDİ YAYINLARI)
Elmer renklerini sonsuza kadar kaybederse?
DAVİD McKee’den ELMER VE GÖKKUŞAĞI. Elmer ve diğer filler, fırtınanın bitmesini sabırsızlıkla bekliyor çünkü ardından çıkacak o güzel, rengârenk gökkuşağını görmek istiyorlar. Ama korkunç bir şey olmuş: Gökkuşağı renklerini kaybetmiş! Elmer, gökkuşağına kendi renklerini veriyor. Ama ya Elmer renklerini sonsuza kadar kaybederse? 32 SAYFA.(MUNDİ KİTAP)
Dışlanmışların kendinden bir şeyler bulabileceği hikâye
TOVE Ditlevsen’den ÇOCUKLUK-KOPENHAG ÜÇLEMESİ. Çocukluğumun oturma odasında tek başımayım. Eskiden burada annem şarkı söyler, babam yıllardır görmediğim yasak kitabı okur, ağabeyim ise bir tahtaya çivi çakardı. Bunların hepsi asırlar evveldi ve o zamanlar, çocukluğun sonsuza dek süreceğini acıyla hissetsem de daha mutluydum gibime geliyor... Bundan sonra evde uyumaya devam etsem de bu gece oturma odasıyla vedalaştığımı hissediyorum. Yatmak içimden gelmiyor, uykum da yok. Derin bir hüzün içindeyim. Sardunyaları cam kenarından kaldırıyorum ve gökyüzüne, esip geçen bulutların arasında hafifçe sallanan yeni ayın beşiği altında ışıldayan küçük yıldıza bakıyorum. Johannes V. Jensen’in, birçok kere okuduğumdan uzun bölümlerini ezbere bildiğim Buzul adlı romanından birkaç satırı kendi kendime söylüyorum: “Kâh sabah kâh akşam yıldızı gibi parlıyor annesinin koynunda öldürülen küçük kız, sonsuz yollarda beyaz ve dalgın, yalnız başına gezen, kendi oyununa kapılmış bir çocuk ruhu gibi.” Bu cümleler, bana ebediyen kaybettiğim Ruth’u hatırlatıyor ve gözlerimden yaşlar akıyor. Küçük, kalp şeklinde ağzıyla, gözleri parlak ve kudretli Ruth. Herkese laf yetiştiren, yüreği sevgi dolu, küçük, kayıp arkadaşım. Arkadaşlığımız da çocukluğum gibi sona erdi. Güneş yanığı gibi, çocukluğumun son parçacıkları şimdi üstümden pul pul dökülüyor ve altından ters, imkânsız bir yetişkin beliriyor. Gece, pencerenin önünden geçedursun, şiir defterimi okuyorum ve ben farkına varmadan, çocukluğum usulca, hayatımın sonuna kadar benim için bir bilgi ve tecrübe kaynağı olacak, şu insan ruhunun kütüphanesi olan belleğimin dibine çöküyor. Ne Dediler: “Dışlanmış olanların kendilerinden bir şeyler bulabileceği olağanüstü bir hikâye.” Patti Smith. “Büyük edebiyat nasıl yapılır, işte örneği. A Klas… Üçleme, muazzam bir yeteneğinin ürünü.” -Parul Sehgal, The New York Times. 96 SAYFA.(MONOKL YAYINLARI)