Sağlık

Uzmanından diyabet hastalarına Ramazan önerileri

Düzce üniversitesi tıp fakültesi iç hastalıkları anabilim ve endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları bilim dalı öğretim üyesi prof. Dr. Metin güçlü, diyabet hastalarının hangi şartlarda oruç tutabilecekleri ve oruç tutması riskli hasta grupları hakkında bilgi verdi.

Uzmanından diyabet hastalarına Ramazan önerileri
04-03-2025 09:14

Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim ve Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Güçlü, diyabet hastalarının hangi şartlarda oruç tutabilecekleri ve oruç tutması riskli hasta grupları hakkında bilgi verdi.


Oruç tutmanın vücut ve sağlık üzerindeki etkilerine dikkat çeken Prof. Dr. Metin Güçlü, "Başlıca ibadetlerden birisi olan oruç, son yıllarda giderek artan bir bilimsel ilgiyle birlikte önemli bir sağlıklı yaşam uygulaması haline gelmiştir. Oruç tutulan mevsime göre değişmek üzere bir aylık dönemde her gün 14-18 saat besin ve sıvı alımı kesilmektedir. Bu uzun dönem boyunca vücuttaki tüm metabolik aktiviteler ve sindirim sistemi faaliyetleri belli bir düzeyin altına inerek, üretilen metabolik artıklar temizlenmekte, bedenimizde bir rahatlama ve rejenerasyon süreci başlamaktadır" ifadelerine yer verdi.


Oruç tutmanın veya aralıklı açlığın çok sayıda metabolik hastalığa, hipertansiyon başta olmak üzere kalp damar hastalıkları ve sindirim sistemi hastalıklarına çözüm sunduğunu ifade eden Prof. Dr. Güçlü, "Bunun yanı sıra kilo kaybı sağlayarak vücut kompozisyonunda iyileşme, kansere karşı koruyuculuk, yaşlanma etkileri, beyin ve ruh sağlığı üzerinde çok sayıda olumlu etkileri olduğu anlaşılmıştır. Oruç tutmak ayrıca vücudumuzda iltihabi durumların çözülmesine, bağışıklığımızın güçlenmesine, uyku düzeninin sağlanmasına, alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıkların bırakılmasına vesile olmaktadır" dedi. "Diyabet tedavisinde en önemli adım sağlıklı yaşam tarzı ve tıbbi beslenme tedavisidir"


Tip 2 diyabetin tüm dünyada 500 milyon, ülkemizde ise yaklaşık 12 milyon insanı etkileyen çok önemli bir metabolizma hastalığı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Güçlü, "Bu hastalarda diyabetin yanı sıra obezite, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve kalp damar hastalıkları gibi çok sayıda hastalık bir arada gelişmektedir. Diyabet tedavisinde en önemli adım sağlıklı yaşam tarzı ve tıbbi beslenme tedavisidir. Ramazan orucu veya aralıklı oruç sırasında yukarıda saydığımız sorunların tümünde önemli iyileşmeler sağlanmaktadır. Besin alımının kesildiği süre boyunca pankreas insülin salgısı azalmakta, alınan besinlerin sindirimi uzayarak enerji ihtiyacı karşılanmaktadır. Belirli bir süre sonunda vücudumuzda bulunan yağlar enerji tüketimi için kullanılarak dolaşımdaki ve dokulardaki kolesterol ve diğer yağlar azalmaktadır. Hem diyabetik hastalarda hem de sağlıklı insanlarda oruç süresince kilo kaybı, vücut kompozisyonunda iyileşme, insülin direncinin kırılması ve kan basıncında düşme olmaktadır" şeklinde konuştu. Diyabetli her hasta oruç tutabilir mi?


Diyabetin kronik ve ilerleyici komplikasyonlara yol açabilen hastalık olduğunun altını çizen Güçlü "Diyabet tanısı konulduktan sonra ağızdan alınan ilaçlarla tedaviye başlanır. Ancak yıllar içinde hastalık ilerleyerek insülin ve diğer tedavilere geçilmesi zorunlu hale gelir. Böbrek, kalp damar sistemi ve diğer organlarda komplikasyon gelişerek hastaların tedavisi daha da karmaşık hale gelir. Bu nedenle tüm diyabet hastalarının oruç tutabilmesi mümkün değildir. Hastanın yaşına, eşlik eden hastalık durumlarına, oral ilaçların ve insülinin günlük kullanma durumlarına bakılarak hangi diyabetli hastaların oruç tutabileceği, hangilerinin tutamayacağına, kendilerini takip eden hekimler veya aile hekimleri karar vermelidir" dedi.


Ramazan ayında oruç tutulan saatlerde sıvı alımı da mümkün olmadığı için, özellikle böbrek ve kalp yetmezliği olan hastaların oruç tutmasının çok riskli olduğunu vurgulayan Güçlü, "Ayrıca yoğun insülin tedavisi kullanırken sık sık ara öğün alması ve şeker ölçümü yapması gereken tip 1, tip 2 ve gebelik diyabeti olan hastaların oruç tutması uygun değildir. Kronik karaciğer hastalıkları, kanser nedeniyle tedavi görmekte olan hastalar ve hamile bayanların oruç tutması önerilmemektedir" diyerek açıklamalarına devam etti.


Hipoglisemiyi kan şekerinin 70 mg/dl altına düştüğü, kişinin ellerde titreme, terleme, açlık hissi, yemek yeme isteği, huzursuzluk ve bilinç değişiklikleri şeklinde kendini belli eden kan şeker düşüşü durumu olarak açıklayan Prof. Dr. Güçlü, "Bu durum kendiliğinden de ortaya çıkabilir, insülin veya diğer ilaçları kullanan şeker hastalarında tedaviye bağlı olarak da gelişebilir. Eğer ciddi hipoglisemi belirtileri olan bir kişi oruç nedeniyle besin almazsa bu durum hızla ilerleyerek bilinç kaybına ve komaya yol açabilir. Bu nedenle riskli hastaların veya riskli ilaçları kullanan hastaların hekimlere danışmadan oruç tutması doğru değildir" diye konuştu. "Hastaların tedavileri oruç tutmaya başlamadan önce mutlaka yeniden düzenlenmelidir"


Ramazan’da oruç tutabilecek durumda olduğu anlaşılan diyabetik hastalarda, hipoglisemi riskini arttıran ilaçların azaltılması veya mümkünse kesilmesinin önerildiğini belirten Prof. Dr. Metin Güçlü, "Özellikle insülin ve vücutta insülin salgısını arttıran ilaçları kullanan hastaların tedavileri oruç tutmaya başlamadan önce mutlaka yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca oruç süresince sıvı alımı da olamayacağı için idrarla şeker atılımını arttıran ilaçlar ve idrar söktürücü diüretik ilaçlar kullanan hastaların çok dikkatli değerlendirilmesi gerekmektedir. Oruç tutamayacak veya tutması yüksek riskli hastaların inanç gereği oruç tutmakta ısrar etmesi önemli riskler taşımaktadır. Bedenen ve ruhsal olarak çok sayıda yararı olduğu kanıtlanan oruç bu hastalar için zararlı hale gelebilmektedir" ifadelerini kullandı. "En önemli sorunlardan birisi iftarla birlikte, çok çeşitli yemek türlerinin kısa sürede art arda hızla tüketilmesidir"


Ramazan ayı boyunca diyabetik hastaların beslenme ve egzersiz düzeni hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Güçlü, "Ramazan ayı boyunca karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi iftarla birlikte, çok çeşitli yemek türlerinin kısa sürede art arda hızla tüketilmesidir. Bu davranış oruçla elde edilebilecek faydaları hızla boşa çıkarmaktadır. Bu nedenle iftarla birlikte önce bir miktar sıvıyla birlikte hafif bir çorba veya salatayla orucun açılması, 15-20 dakika ara verilerek sonrasında sebze, protein, tam taneli tahıllar ve baklagiller ile hazırlanan yemekler ölçülü olarak alınmalı, iyi çiğnenmeli ve yemek süresi uzatılmalıdır. Sağlıklı protein olarak ızgara veya fırında pişirilmiş yağsız et, derisiz tavuk ve balık yenilmelidir. Genel olarak, yağ veya şeker oranı yüksek kızarmış ve işlenmiş gıdalardan kaçınılmalıdır. Genellikle bu kurala uyulmayarak, dost, komşu, akraba ve benzeri kişilerin ikramlarıyla gün boyunca boş kalan sindirim sistemi hızla doldurulmaktadır. Bu şekilde beslenen kişilerde, bulantı, kusma, mide de şişlik, ağrı, reflü ve baş ağrıları gelişmekte, kan basıncı ve kan şekeri hızla yükselmektedir" şeklinde konuştu.


Özellikle iftardan sonra yürüyüş şeklinde egzersizler yapılarak metabolizmanın daha da hızlandırılması ve sindirim işleminin kolaylaştırılmasının oruç tutmanın faydalarını pekiştireceğine değinen Prof. Dr. Güçlü, özellikle tok karnına ağır fiziksel egzersizler yapmaktan kaçınılması gerektiğinin altını çizdi.


İftardan sahura kadar aralıksız beslenme veya sahur yapmadan oruca başlanmasının Ramazan ayında karşılaşılan diğer davranış bozukluklarından biri olduğuna dikkat çeken Güçlü, "İftarla birlikte yukarda önerildiği şekliyle beslenmeli, sahura kadar bol sıvı tüketilmeli, kola ve diğer asitli içecekler, çay ve kahve gibi gün içerisinde sıvı ihtiyacını arttıran şeyler ölçülü olarak içilmelidir. İftar ile sahur arasında 1-2 porsiyon meyve ya da 1 avuç ceviz, badem ve fındıktan oluşan kuru yemiş, 3-4 adet kuru meyve alınması önerilebilir. Sahurda aşırı yağlı etler ve besinler, yüksek miktarda karbonhidrat içeren yiyecekler yerine, çorba, peynir, yumurta, yoğurt, hurma, incir, karpuz, zeytinyağlı salatalar, tahin, avokado, domates ve salatalık gibi sebzeler ve bol miktarda sıvı tüketilmelidir. Kızartma yerine, buharda pişirme, sosla pişirme, az miktarda yağda soteleme ve fırınlama gibi diğer pişirme yöntemlerinin kullanılması önerilir. Sahurda tok tutacağı düşünülen hamur işleri, tatlılar, kırmızı et, makarna ve ekmek gibi yiyeceklerin yerine bulgur pilavı, tam buğday ekmeği ile yapılmış sandviç ya da tostlar da alternatif olarak değerlendirilebilir" şeklinde açıklamasını sonlandırdı.



HABER KAYNAĞI : İHA
Editor : Haber Merkezi
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER