29/05/2018 Yolum Ay ışığı derneğinin iftar çadırına düştü daha doğrusu bir arkadaşım davet etti. Gittiğimde arkadaşım arkadaşlarıyla oturuyor. Daha iftar saatine epey var sessizliğe bürünmüşler derin derin düşüncelere dalmışlardı. Beni görünce üçünün de yüzü aydınlandı, hal hatır sorduktan sonra ben de onlar gibi sessizce akşam ezanını okunan dua eşliğinde beklemeye başlamıştım. Kimse yok denecek kadar az insan vardı. Birer ikişer üçer beşer guruplar halinde geliyorlar ağır ağır masalar doluyor, hazırlıklar tamamlanmış yemek servisine başlayacaklar. Arkam dönüktü çift taraflı yemek kazanlarına her kazanın başında bir kişi vardı. Galiba kendi kendime utanmıştım yemek yemeyecektim çünkü oruç değildim. Çaprazımdaki masaya daha on dördünde ya var ya yok bir oğlan çocuğu oturdu tek başına gariban çocuktu belli sevimli bir yüzü var, sanki okumuyor da çırak gibi geldi bana, kendine güveni var ve ölçülü iyi terbiye almış hissi uyandırıyor. Giyimi fena değil ayağında siyah çorap ve terlik var. Yavaşça kalkıp yemeğini almak için kuyruğa gittiğini elinde yemek tabildotu ile dönünce anladım. Geçip yerine sakince oturdu yemekte ne vardı bilmiyordum ama lokmalar görünüyordu, ben onu o etrafı süzüyordu. Kaşık yardımıyla lokmanın birisini sol eliyle ağzına hızlıca atıp çiğnerken kaşığı bırakıp uzun süre etrafa göz gezdirdi, üç beş dakika sonra tekrar lokmalardan birisini ağzında çiğnemeye başladı. Çok acıkmıştı belli ama iftar çadırında olduğunun farkındaydı çevresindeki insanların oruç olduğunu düşünerek yemeğini yemiyordu sevmiştim çocuğu terbiyesinden saygısından dolayı. Nihayet ezan okundu oruç açıldı o kalabalık sessizce uyum içinde kimse kimseyi rahatsız etmeden yemeklerini yiyorlardı. Ben yemek almamıştım aç değildim, arkadaşım bana lokma almıştı onu yiyecektim. Gözüm çocukta kazayla aldığı üç dilim ekmeğin bir dilimini yere düşürdü yer ıslak yağmur yağmıştı, eğilip ekmeği aldı eliyle bir kaç kez, sildi tabağının üzerine koydu, bir kaç kaşık çorbadan sonra ekmeğini bölerek yerken içim cız etti yere düşen ekmeğin onun ağzında çiğnenişini seyrediyorum. İçimden Allah görüyor oruç değil ama ekmeğe olan saygısı yerden alıp silerek temizleyip yiyişi bir oruçtan daha önemli geldi bana nedense. Yemeğini bitirip tabildotunu alıp yanımdan geçip giderken ben içimden ona seslenmeden gözlerimle teşekkür ediyordum.
İçimi bir fenalık sıkıntı bastı bütün masalara baktım genelde yoksul diyebileceğimiz insanlardı çoğu, yaşlı genç hepsi bir arada, yemek biterken tekrar dua okunup amin denildi. Kırklı yaşlarda bir kadın geldi masamıza ekmekleri yiyor musunuz? yemiyorsanız ben alabilir miyim? Elinde poşette biriktirdiği ekmeklere kaydı gözüm yemiyoruz diyerek bir kaç dilim ekmeği verdik hızla poşete atarak diğer masalara yöneldi. Ne yapıyor du bu kadın masa masa dolaşıp ekmekleri topluyordu aceleyle. Benim aklımda bir sürü soruya dönüyordu onun yaptıkları. Ya çok fakirse? Kaç gün idare eder onu? Buzdolabına koyup uzun süre kullanabilir. Çocukları var mıydı? İçim parçalandı. İçim şişti arkadaşlarıma baktım bizim durumumuz iyiydi neden orada yemek yedik? Sanki bir kaç garibanın rızkını çalmış gibi hissettim kendimi yemek yemedim ama olsun tatlı yemiştim. Birden yoksul evsiz kimsesiz insanlar geldi aklıma bu iftar çadırları her şehirde keşke sadece Ramazanda değil on iki ay olsa da muhtaç olanlar karnını doyursalar diye geçirdim içimden. Neden bütün insanların durumları eşit değil? Fakirler dürüst oldukları için mi hep başkalarına muhtaçlar?
İçim şisti oturduğum sanldalye çivi olup batmıştı bana. Oğlumu hatırladım özlemiştim onu masum onurlu gururlu yavrum küçükken arkadaşımın alıp bölerek ona verdiği simidi almamıştı, zorla aldırmıştım. Kulağıma anne neden biz başkasının verdiği simidi yiyoruz paramız mı yok bizim demişti. Neredeyse ağlayacağım arkadaşlarıma ben kalksam olur mu diyerek izin istedim, onlar benim ortamı beğenmediğimi düşünüyorlardı bundan emindim. Hızlı adımlarla içimde bir düzine hüzünle ayrıldım onlardan. Bazen çok zor insan olmak.
Sevim Tutar Arıcak